SİYASETİN RÜZGÂRI DEĞİŞİYOR: ÇABUK, KIRILGAN, BELİRSİZ
cem pakoğlu

CEM PAKOĞLU
yetis.huseyin@gmail.com - 05453649543Son günlerde Türkiye’de siyaset sahnesinde dikkat çeken özelliklerden biri, hızlı yön değişimleri ve ani kırılganlıklar. Eskiden “yeni bir normal” gibi görülen yapıların yerini, artık “anlık fırsat”, “şok” ve “dinamik aksiyon” kavramları almış durumda.
Örneğin, seçim sonrası dönemin yorulmuşluğu, ekonomik baskıların yoğunluğu ve kurumlara yönelik güven erozyonu, siyaseti klasik çizgilerden çıkarıyor.
Bu bağlamda üç başlık öne çıkıyor: belirsizlik, gündem kırılmaları ve aktörlerin hızla değişen pozisyonları.
---
1. Belirsizlik ortamı ve “oyun kurucular”ın değişkenliği
Türkiye’de siyaset artık yalnızca "iktidar ya da muhalefet" meselesi değil; kurumların, normların, aktörlerin kendilerinin sürekli evrim geçirdiği bir alan hâline geliyor. Bir makaleye göre, Türkiye siyasetinin 1990'lardan itibaren “güçlü devlet geleneği” odaklı yapısından “total siyaset” diye adlandırılabilecek bir modele doğru dönüşüm geçirdiği ifade ediliyor.
Bu, demek oluyor ki siyaset sınırlı alanda değil, toplumun tüm katmanlarında – ekonomi, medya, kimlik, kentleşme – süper frenli bir ivmeyle ilerliyor.
Bu tür bir değişim, aktörlerin sabit pozisyonlarda durmasını zorlaştırıyor. Örneğin “muhalefet” ve “iktidar” tanımları tekil bloklar olarak çalışmaktan çıkıyor; küçük partiler, yerel aktörler, genç kuşaklar – her biri kendine özgü hızla pozisyon değiştiriyor. Bu da seçmen açısından “şimdi ne oluyor?” sorusunu sürekli güncel tutuyor.
---
2. Gündem kırılmaları ve hızla değişen öncelikler
Geçmişte siyasetin gündemi öyle hızlı değişmezdi; belli başlı ekonomik ya da dış politik kırılmalarla birlikte yeni bir rota çizilirdi. Şimdiyse gündem kırılmaları çok daha kısa sürelerde gerçekleşiyor. Örneğin bir sabah ekonomi haberleri yoğunken, ertesi gün medya “yeni kriz” ya da “yeni restleşme” ile dolu olabiliyor.
Bu durumun en olumsuz yansılarından biri, seçmen ve toplumun gündemi takip etmekte zorlanması — toplumsal beklentiler “şimdiki an” ile sürekli güncelleniyor. Bu da siyasette refleksin, manevranın, hızlı karar almanın önemini artırıyor. Kurumsal niteliği yüksek politikalar yerine “bugüne özel” hamleler öne çıkabiliyor.
---
3. Güven erozyonu ve kırılgan aktörler
Siyasetin değişkenliği, kurumlara ve aktörlere yönelik güveni de zayıflatıyor. Bir köşede “kurumsallaşma” beklentisi hâlâ var olsa da başka bir köşede “bugünkü çıkarına göre pozisyon almak” pratiği baskınlaşıyor. Bu da siyasette “gelecek” yerine “şimdi”ye odaklanma eğilimini besliyor.
Örneğin, eleştiriler arasında şöyle bir tespit geliyor: “Türkiye’de siyaseti takip eden büyük bir kitle bugün kandırılmış hissi yaşamaktadır.” Bu, sadece bir internet paylaşımı değil, siyasete dair yaygın bir ruh halini gösteriyor: Çünkü değişkenlik ve kırılganlık arttıkça, insanların “siyasetten ne beklemeli?” sorusu yanıt bulmakta zorlanıyor.
---
Sonuç: Ne yapmalı?
Bu hız ve değişkenlikle başa çıkabilmek için hem siyaset aktörlerinin hem de toplumun birkaç şeyi benimsemesi önemli:
Aktörler için: Sabitleşmiş retoriklerden çıkmak, değişkenlik içinde uzun vadeli güven unsurları yaratmak önemli. “Bugün yapılır, yarın unutulur” siyasetinin ötesine geçilmesi gerekir.
Toplum / seçmen için: Sadece anlık haberlere tepki vermek yerine, politika izlemek, kurumlara bakmak, aktörlerin tutarlılığını sorgulamak önem kazanıyor.
İdeal olarak: Değişken ortamda dahi siyasetin şeffaflık, öngörülebilirlik ve katılımcılık gibi temel unsurları koruması gerek.
Türkiye siyasetinde “ani değişkenlik” artık norm hâline gelmiş durumda. Bu değişkenliğe sadece savrulmak yerine, o dalgayı izleyen ve yön veren bir pozisyona geçmek belki de asıl soru...