Bir Fark Yaratan Hayat – Prof. Dr. Mustafa Yılmaz
YAZARKEN YAZILAMIYOR BAZI KELİMELER

YAZAMADIKLARIM
yetis.huseyin@gmail.com - 05452649543
Mustafa Yılmaz, Adana’nın Seyhan ilçesinde, yoksullukla yoğrulmuş bir evde büyüdü. Ayakkabı boyacılığı yaparak okul harçlığını çıkarıyor, akşamları eve geldiğinde hasta annesinin başında bekliyordu. Annesi kanserdi; tedavi için imkânlar yetersizdi. Babası ise ilgisiz, hayatın ağırlığını omuzlarından atmış gibiydi. Mustafa, ikinci sınıfta gülüşüyle etrafını aydınlatan, çalışkan ve sevgi dolu bir çocuktu. Öğretmenleri onun ödevlerini her zaman düzenli yaptığını, terbiyeli ve sevilen bir öğrenci olduğunu yazmıştı.
Ama annesi gözlerinin önünde eriyip gidince her şey değişti. Üçüncü sınıfta annesini kaybetti. Mustafa içine kapanmaya başladı. Derslerde dalıp gidiyor, bazen sırasına başını koyup uyuyordu. Dördüncü sınıfta artık neşesi kalmamıştı. Tek dayanağı, Toros İlkokulu’ndaki fedakâr sınıf öğretmeniydi. O öğretmen, Mustafa’nın gözlerindeki acıyı görmüş, ona kol kanat germişti.
Bir de küçük kız kardeşi vardı: Gülistan. Apatik otizmli bu minik kız, Mustafa’nın hayattaki en kıymetli emaneti olmuştu. Mustafa, onu korumak için bazen kendini bile unuturdu. Gülistan da aynı okulda, Toros İlkokulu’nda okuyordu. Abisi gibi o da sessizdi, ama abisine sımsıkı bağlıydı.
Mustafa ortaokul ve lisede de hep mücadelesini sürdürdü. Gündüz okudu, akşamları çalıştı. Üniversite sınavında tıp fakültesini kazandı. Annesinin mezarına gidip, “Anne, doktor olacağım. Kimse senin gibi çaresiz kalmayacak” diye söz verdi.
Yıllar geçti. Zorluklarla geçen fakülte eğitiminin ardından tıp alanında başarılı çalışmalara imza attı ve Prof. Dr. Mustafa Yılmaz unvanını aldı. Ama ne makam ne unvan, çocukluk yaralarının izini silemedi.
Derken tayini Adana’ya çıktı. Tesadüf bu ya, bir gün Adana Şehir Hastanesi’nde poliklinikte çalışırken kapıdan yaşlı bir hasta girdi. Dosyada yazan isim gözlerine takıldı. Bu, ilkokulda kendisine sahip çıkan öğretmeniydi. Kanser tedavisi için gelmişti.
Mustafa’nın yüreği titredi. Bir zamanlar kendisine destek olan o eller şimdi zayıflamış, gözlerindeki ışık sönmüştü. Onu en iyi şekilde tedavi etmek için elinden geleni yaptı. Her seans sonrası sohbet ediyor, geçmişi yad ediyorlardı. Öğretmeni ise karşısında eski öğrencisinin Prof. Dr. olduğunu öğrenince gururla gözyaşı döküyordu.
Bu arada Gülistan da büyümüş, öğretmen olmuştu. Onun tayini ise tesadüfen Toros İlkokulu’na çıkmıştı. Böylece Mustafa’nın başladığı yerde kardeşi bayrağı devraldı.
Bir gün tedavi sonrası Mustafa, öğretmenini arabasına aldı ve annesinin mezarına götürdü. Orada üçü birlikte dua ettiler. Rüzgâr hafif hafif eserken Mustafa içinden, “Hayatın bana borcu vardı, işte şimdi ödedi” diye geçirdi.
Ama hayat bazen tam iyileşti derken tekrar acı verir. Öğretmeninin hastalığı ilerledi. Mustafa, elinden geleni yapmasına rağmen onu kaybetti. Cenaze günü, Toros İlkokulu’nun avlusunda, Gülistan’ın öğrencileri sessizce dizilmişti. Mustafa, tabutun başında gözyaşlarını tutamıyor, bir yandan da çocuklara bakıp kendi hikâyesini hatırlıyordu.
Ve o gün, öğretmeninin mezarı başında şu sözü verdi:
“Birinin hayatında fark yaratmak, en büyük mirastır. Onun bana verdiğini, ben de başkalarına vereceğim.”